3. selim sultan dönemi yeni askeri düzen isteği, yeni ordu düzeni istemesi,
Sultân III. Selim’in öteden beri modern silâhlarla donatılmış talimli askerler istediğini, yenileştirme arzusu taşıdığını belirtmiştik. Ama bunun yeniçeriler arasında doğuracağı tepkileri de hesaplaması lâzımdı. Bu bakımdan bazı paşalar ve özellikle Şeyhülislâm, acele edilmemesini tavsiye ediyorlardı. Padişaha göre ise kaybedilecek vakit yoktu. Bir an önce yeni orduyu kurmalı, sınırlarda her an çıkabilecek savaşlarda, eskiyen yeniçeri yerine bu ordu yer almalıydı.
Bu inançla “Nizam-ı Cedîd” ordusunu kurmaya başladu Aslında yeniçeri ve sipahilerin tepkisinden o da çekiniyordu. Bunun için yeni ordu Bostancı ocağına bağlanmış, adına da “Bostancı Tüfekçisi Ocağı” denilmişti (24 Şubat 1793).
Acı ki yeni orduyu eğitecek kabiliyette subay yoktu. Eğitim de eskimişti. Önceleri, Anadolu’daki büyük toprak sahiplerine küçük yaşta verilerek mükemmel şekilde yetiştirilen yeniçeriler, büyük zaferler kazanıyordu. Sonraları bu usul terk edilmiş, önüne gelen orduya alınmış, eğitim işleri tavsamıştı. Yeniçeriler, “Biz talime çıkmayız” diyorlardı, “cihanın yarısını talim ile değil, savaşarak aldık, bize ülke gösterin, yine alalım.”
Diyorlardı, ama gösterilen ülkeleri almak şöyle dursun, kendi memleketlerinden toprak kaybediyorlar, son savaşlarda hemen her zaman yeniliyorlardı. Yeniçeri ocağmm başarıları gitmiş, geride sadece eski başarılarla övünen bir güruh kalmıştı.
Buna rağmen, acaba yeniçeri ocağı düzeltilemez miydi? Acaba eski haline getirilemez miydi? Bazı tarihçiler “Düzeltilemeyecek kadar bozulmuştu, ortadan kaldırılması lâzımdı” derken, çoğunluk “Yeniçeri ocağı, eskiye sadık
kalınarak tekrar düzenlenmeliydi” demektedir. Nitekim Sultan IV. Murad, tarihinin en bozuk dönemini yaşayan yeniçeri ocağını kaldırmayı düşünmemiş, onu düzeltmeye çalışmıştır. Bunu başarınca da Bağdat’ın üstüne yürümüş ve büyük bir zafer kazanmıştır. Demek oluyor ki, başıbozuk, tam bir çapulcu kalabalığı haline gelmiş yeniçeri ocağından, Sultan IV. Murad, fatih bir ordu çıkarmıştır. Bunun yerine yeniçeri ocağını ortadan kaldırmak, ya da başka bir ordu kurmak istemiş olsaydı, çıkacak kargaşa belki devleti savuracak, Bağdat’ın fethi şöyle dursun, İstanbul’u korumak dahi güçleşecekti.
Nizam-ı Cedid’in kurulmasına 1602 asker ve subayla başlandı. Sonradan bin kişiye çıkarıldı. Yeni orduya, Fransa ve İsveç’ten öğretmenler getirildi.
Subay öğretmenler, yeni ordunun eğitimiyle meşgul oluyor, modern usullerle asker yetiştiriyorlardı.
Dışardan uzman getirtmek de o zamanın şartlarında hoş karşılanmamıştı. Önce eğitime razı olan yeniçeriler, yabancı subaylara birkaç ay tahammül edebildiler. Yabancı subayların namaza dahi izin vermemesine kızdılar ve bunu bahane ederek eğitim alanına çıkmamaya başladılar. Sonuçta “Talim gâvur icadıdır, biz yapmayız” deyiverdiler.
Nizam-ı Cedid, bir yandan İstanbul’da Padişahın derin ilgisi, devlet adamlarının sürekli teftişleriyle hazırlanırken, eyalet valilerine de fermanlar gönderilip Nizam-ı Cedid birlikleri kurmaları emredildi. Yeniçeriler kendilerini sahipsiz ve himayesiz hissetmeye başladılar. Üvey evlât muamelesi görmekten yakınıyor, dertlerini saraya ulaştırmaya çalışıyorlardı. Ama Padişah bütün ilgisini ve dikkatini yeni orduya çevirmişti. Yeniçerilerle fazla alâkadar olmuyordu. Ve memnuniyetsizlik yeniçeri ocağı içinde yayıldıkça yayılıyordu.