Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet – Devlet Anlayışı hakkında bilgi, konu özeti, kısaca,
A) DEVLET ANLAYİŞİ:
• Ülkenin her yanında padişahın gücü geçerlidir. Halkın adaletli yönetiminin ülkeye mutluluk ve refah getireceği düşüncesi Türk töresinde eskiden beri varolan bir anlayıştır. Bu durum Osmanlılarda da devam etmiştir.
• Mutlak otoriteye sahip olan Padişah Osmanlı hanedanlığına mensuptur. 17.yüzyılın başlarına gelinceye kadar, tahtın boşalması durumunda tahta kimin geçeceğine ilişkin kesin bir belirleme olmamıştır. (Eski Türk geleneklerinin devamı) Ailenin bütün erkek bireyleri taht üzerinde hak iddia edebilmişlerdir. Devlet yönetiminde etkili olan kimselerin (Ulema, Ümera) tercihleri hükümdar çocuklarının tahta geçmesinde belirleyici unsurlardan biri olmuştur.
• Fatih döneminde, tahta geçen ve padişah olan şehzadeye karşı, diğer kardeşlerce mücadele açılmasını önleyecek düzenlemeler yapılmıştır. Tahta geçenin gerektiğinde diğer kardeşlerini öldürtebilmeleri usulü getirilmiştir.
• 16. yüzyılın sonlarına kadar şehzadelerden her biri geleceğin padişah adayı olduklarından sancaklarda Sancakbeyi olarak görev yapmışlardır. Yanlarında “Lala” denilen kimseler bunlara devlet yönetiminde öğretici rol oynamışlardır.
• 16.yüzyılın sonlarına doğru Şehzadelerin sancaklara gönderilmeleri usulü kaldırılmıştır. I. Ahmed zamanında Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun (Ekber ve Erşed) bireyinin tahta geçmesi kuralı getirilmiştir. Bu durum büyük ölçüde taht kavgalarını sona erdirmiştir.
• 19.yüzyılda devlet yönetiminde yeni kurumlar meydana getirilmiş, I. Meşrutiyetle parlamento oluşturulmuştur.
• Padişah’ın mutlak haklarına dayalı Osmanlı yönetim modelinde temel hukuk kuralı İslâm dinine dayandırılmış ve buna şeriat denilmiştir. Fakat şeriatla çelişmemesi şartıyla Padişah tarafından “örfe dayalı kurallar da oluşturulmuştur. Ferman denilen belgelerle yetkililere iletilmiştir. Örf kuralları küttab sınıfı tarafından yazılı olarak saklanmış ve geliştirilmiştir.
• Osmanlı Padişahları Mısır’ın fethi ile Osmanlılara geçen halifelik unvanını 19. yüzyıla kadar siyasi amaçla kullanma gereği duymuşlardır.