Dijital veri depolama alanımız bittiğinde DNA’yı kullanacağız

1
213
Dna ya veri kodlanması
Dna ya veri kodlanması

Günümüz dünyasında dijital veri depolamak için boş alan eksikliği baş göstermiş durumda. Bu problem birkaç yıldır bu konu üzerine kafa yoran, çalışan insanların başını ağrıtmış durumda. Bakıldığında biz sıradan insanlar bunu bir problem olabileceğini dahi daha önce düşünmemiş olabiliriz. Çok uzun zaman önce, dijital verileri kaydetmek için boş alanın bilgisayarınızın sabit diskinin hacmi ile sınırlı olduğu bir zaman vardı. Limite ulaşıldığında ya yeni sabit disk kullandık ya da her şeyi optik medyaya kaydettik. Sonuna geldiklerinde, eski verileri sildik ve yenilerini kaydettik. Ama asla eski verileri silmeyenler var.

Örneğin, pek çok şirket bunu yapmaz, özellikle de faaliyet alanı ve değeri, sahip oldukları dijital bilgilere bağlı olanlar. Zaman değişiyor. Teknolojiler gelişiyor. Bilgiler silinmiyor, “bulut” a aktarılıyor. Bu arada, “bulut” teriminin kendisi gerçek fiziksel anlamından çok da farklı bir ifade değil. Veriler bıraktığınız yerde muhafaza ediliyor. Peki bu veriler nerede saklanıyor? Bunun biz ona ulaşmak istediğimiz süreye kadar hiç bir önemi yok değil mi?Peki bu bulut alanının sonunda bitme olasılığı var mı? Tabi bunu hiç bir şirket düşünmüyor. Abonelik öderken her şey yolunda. Yeterli alan yok mu? Yeni bir tarife planı seçiyorsunuz ve bilgileriniz için daha fazla alan satın alıyorsunuz.

Bu rahatlık, insanların bir gün dijital veri depolamak için boş alanın yetmeyebileceğini hayal etmelerinin zorlaşmasına neden oluyor. Yeryüzünde er ya da geç tatlı suların bitebileceğini hayal etmek gibi. Ama işte size bir gerçeklik. 2018’de Cape Town’daki (Güney Afrika) su rezervleri hızla tükenmeye başladı. Ve biz, bunu düşünmeyen insanlar, dijital veri depolamak için boş alan eksikliği yakın gelecekte başımızı ağrıtacak.

Veri, veri, her yerde veri
Bu boş alan tükenmesinin ana nedeni elbette yeni veriler üretmedeki hızımız. Dünyada her gün 3,7 milyar İnternet kullanıcısı, yaklaşık 2.5 quintillion bilgi baytı üretiyor. Bugün mevcut tüm dijital verilerin, yüzde 90’ı sadece son iki yılda oluşturuldu. Ve World Wide Web’e (“Nesnelerin İnterneti”) bağlanmak için kullanılan akıllı cihaz sayısının artmasıyla, bu sayılar yakın gelecekte daha da büyüyecek.internete veri yükleme hızı

Dijital Trendler portalı ,veri depolama şirketi başkan ve Katalog kurucularından Hyun Joon Park  insanların bulut depolama ifadesinden sınırsız bir alan düşüncesine kapılmasından bahsediyor.

Ancak bulut sistemi aslında verilerinizin saklandığı bilgisayarlardır. İnsanlar dünyada pek çok dijital verinin üretildiğini, üretildikleri hızın tüm bunları koruma yeteneğimizin önemli ölçüde önünde olduğunun farkında değiller. Çok yakın gelecekte, yararlı veri miktarı ile geleneksel medyayı kullanarak bunları kaydetme kabiliyetimiz arasında büyük bir boşluk olacak.

Bulut depolama ile uğraşan şirketler sürekli olarak yeni veri merkezleri inşa etmek veya mevcut olanları genişletmekle meşgul olduklarından, mevcut tüm alanı ne zaman tam anlamıyla kaybedeceğimizi tahmin etmek çok zor. Bununla birlikte verilere göre insanlık bu hızda veri üretmeye devam eder ise 2025 yılında insanlık topluca 160’tan fazla zettabayt dijital bilgi oluşturabilir.(bilmeyenler için,zettabayt bir trilyon gigabayt ediyor). Yine verilere göre bu miktarın sadece yüzde 12 sini muhafaza edebileceğiz.

Bu konu kesinlikle bir çözüm gerektiriyor.

Peki çözüm DNA olabilir mi?
Park ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden meslektaşları DNA‘nın bu sorunu çözebileceğini düşünüyorlar. Birlikte dijital veri depolanmasına olan bakış açısını kökten değiştirecek bir şirket kurmuş durumdalar. Onların görüşüne göre, daha doğru bir ifadeyle, kısa bir sürede, dünyanın dört bir yanından gelen dijital veriler, bir gardıroptan daha küçük bir alanda muhafaza edilebilecek.DNA üzerine veri kodlanması

Her ne kadar kulağa bir fantastik bilim kurgu kitabından çıkmış sözler gibi gelse de şirketin sunmuş olduğu çözüm oldukça gerçekçi. Ayrıca şimdiden 9 milyon dolar civarında yatırım almış olmaları da bunu kanıtlar cinsten. Bunun yanı sıra Stanford ve Harvard üniversitelerinden gelen profesörlerin projeye desteklerini sunduklarını da belirtmeliyiz. İlerleyen günlerde bu konuyla alakalı daha detaylı bilgileri sitemizde bulabilirsiniz.

 

Önceki MakaleÇanakkale Savaşı Zehirli Gaz Kullanımı
Sonraki MakaleYiyeceklerin Bozulduğunu Gösteren Harika Poşetler

1 Yorum

Sizin Düşünceniz Nedir?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz