12 Nisan 1830’da Osmanlı Devleti tarafından bağımsızlığı kabul edilen Yunanistan, bununla yetinmek niyetinde değildi, İstanbul’un merkezinde bir Rum İmparatorluğu kurma hayali Yunan devlet adamlarının birinci gayesi olmuştu.
Casuslar, nerede Rumlar yaşıyorsa orada faaliyet gösteriyor, Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan Rumları ayaklandırmak için ne mümkünse yapıyorlardı. Casuslar Girit’e kancayı takmışlardı. O sıralarda Girit’te yaşayanların üçte birinin Müslüman olduğu tarihlerde yazılıdır. Bu durumdan faydalanarak bir isyan başlatmak isteyen Yunanistan, casuslarını Girit’e yığmıştı.
Yunanistan’ı Rusya ve Fransa gibi devrin büyük devletleri de destekliyordu. Dünya çapında güçlü bir propaganda ağı kurulmuştu. Güya Müslümanlar Rumları eziyor, Hıristiyanlara baskı yapıyorlardı. Tabiî, bütün bunların aslı, astarı yoktu. Ama bugün olduğu gibi dünyaya, o gün de derdimizi anlatamı-yorduk. Şiddetli propaganda karşısında gerçekler hasıraltı oluyordu.
Nihayet Girit isyanı patlak verdi, İsyancıların başına “Hacı Mihal” isimli bir serseri geçmişti. Yunan hükümeti anlaşmaları açıkça çiğneyeme-diği için, Girit isyancılarına gizli gizli silâh, erzak ve asker yardımı yapıyordu. Miralay Koroneos isimli yüksek rütbeli bir subayım da bu iş için görevlendirmişti. Yunan ticaret gemileri, Yunan savaş gemilerinin koruması altında Girit’e durmadan silâh, malzeme ve gönüllü adı altında asker taşıyordu. Bütün bunlar dünyanın gözleri önünde oluyordu, ama dünya şimdi olduğu gibi, kılını kıpırdatmıyordu.
Rumlar Girit’te yaşayan Müslümanları kan ve ateşte boğuyorlardı. Türk köylerini yağmalıyor, masum insanların, hattâ çocuk ve kadınların üstünde nişan talimi yapıyorlardı. Müslümanlar kalelere sığınmışlar, kapılanla dünyaya sıkı sıkıya kapamışlardı. Ellerinden başka birşey gelmiyordu.
İstanbul’da matem vardı. Padişah çok üzgündü. Eski sadrazamlardan Giritli Mustafa Naili Paşayı huzuruna çağırdı.
“Paşa,” dedi, “Girit işi yüreğimizi yakar. Sen Giritlisin, bu itibarla çifte vatanın sayılır, hem otuz sene valilik ettiğin yerdir, hem bağlı bulunduğun devletin malıdır, Girit’i kurtarmak üzere seni göndermeyi düşünürüz.
Ayaklanıp Girit’i Yunanistan’a ilhak kararı alan asilerin hakkından gel.” ‘Ferman Efendimizindir,”deyip yer öptü ve derhal hazırlıkları bitirerek Girit’e gitti (8 Eylül 1866). Olağanüstü yetkilerle altı buçuk ay Giritte kalan Mustafa Naili Paşa, bu süre içinde ne isyanı bastırabildi, ne de asilerle görüşmelerinden bir sonuç alabildi. Bunun üzerine geri çağrıldı. Yerine Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa gönderildi.
Bu arada İstanbul’da bir sadrazam değişikliği oldu. Mütercim Rüştü Paşanın yerine Hariciye Nazın (Dışişleri Bakanı) Mehmed Emin Ali Paşa beşinci defa sadrazamlığa tayin edildi (11 Şubat 1867 )