Tarihimizde “Kabakçı Mustafa vak’ ası” olarak anılan bu isyan hareketi, biriken bazı problemlerin sonucudur. Yoksa sanıldığı gibi Kabakçı Mustafa hiç yoktan ortaya çıkmış ve isyanı körüklemiş değildir. Normal zamanlarda kimsenin sözüne kulak asmayacağı Kabakçı’lar, Patrona’lar, kargaşa ve problemli dönemlerde işte böyle lider haline gelir ye kitleleri arkalarından sürüklemeye başlarlar.
Bu isyana çeşitli olaylar sebep gösterilir. Bunların arasında Nizam-ı Cedid ordusunun kurulması da vardır. Sadece yeni bir ordunun kurulması karşısında belki kimse fazla ses çıkarmayacak, zamanla da buna alışacaklardı. Ancak Sultan III. Selim’in, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu işin üstüne fazlaca düşmesi sonucu, yeniçerilerin âdeta üvey evlât muamelesi görmeye başlaması, memnuniyetsizliği yaygın-laştırıp derinleştirmiştir.
Bir kere, askerin ihtiyaçları için hazineden ayrılan paranın büyük kısmını Nizam-ı Gedid alıyordu. Nizam-ı Cedid ordusunda görev yapan genç subaylar, yeniçeri ocağındaki yaşlı başlı, tecrübeli subaylarla alay ediyor, gördükleri yerde lâf atıyorlardı. Daha önemlisi Nizam-ı Cedid askerinin kılığı büyük ölçüde Avrupalı askerlerin kılığını andırıyordu. Bu kötü benzeyiş dindarlar arasında türlü söylentilere yol açıyor, “küffarı taklit,” yani Hıristiyanlara benzeme şeklinde görülüyordu.
Bir taraftan da yeni zenginler türemişti. Devlet malından servetler yapıldığı etrafa yayılmıştı. Gerçekten de sorumluluk duygusu taşımayan bazı sonradan görmeler büyük konaklar yaptırıyor, düşmanla dövüşüp vatan evlatlarının can verdiği bir sırada, Boğazi-
cindeki köşklerden saz sesleri sokağa taşıyordu. Ayrıca Sultan III. Selim şair ve musikişinas bir padişahtı. Zaman zaman beste yapıyor, zaman zaman bestekârları sarayında toplayıp musikî ve şiir konularını tartışıyordu. Osmanlılar dinî konularda son derece hassastılar. Yine de bütün işler yolunda gitseydi, Padişahın sazına da, sözüne de belki karışmazlardı. Ama işler ters gidiyor, bozgunlar yürek yakıyordu. Böyle bir zamanda, Osmanlı padişahının, her saniyesini askerî ve idarî tedbirleri düşünmekle geçirmesi gerektiğine inanılıyor, Padişahın da nihayet bir insan olduğu, her insan gibi bazı zayıf noktaları bulunabileceği unutuluyordu.
Aslında Padişahın bütün bunlardan haberdar olduğunu söylemek zordur. Tarihlerden anlaşıldığı kadarıyla, özellikle Valide Sultan (Padişahın annesi) bazı aksaklıkları oğlundan saklamaları için devlet adamlarına emir vermiş, “Bana bütün gerçekleri olduğu gibi söyleyiniz” diyen Sultan III. Selim’in bu emri çoktan unutulmuştu. Kahvelerde Padişahı cin çarptığı, bu yüzden devlet işleriyle ilgilenmediği konuşuluyordu.
Sokakta Avrupalılara özenip onlar gibi giyinen Müslümanlara bile zaman zaman rastlanır olmuştu. Yenilikçilerden bazıları işi çok ilerilere götürmüşler, teknolojik alanda Avrupalılaşmak isteyen Padişaha aldırmayarak, Avrupalılaşmayı kılık kıyafette aramaya başlamışlardı. Tabiatıyla, bu hem dindarları, hem de din adamlarını rahatsız ediyordu.
Padişah yumuşak başlıydı. Kimseyi şiddetlecezalandırmakistemezdi. Gerçi yerine göre yumuşak başlılık iyiydi, ama her zaman iyineticevermiyor, padişahtan duyulması gereken korkuyu kaldırıp, disiplini bozuyordu. İşte bu korku yok olmuştu. Padişaha muhalif olanlar da, Padişahı tutanlar da bildikleri gibi davranıyordu. Ölçüler
kaçırılmıştı. İşin içinde yabancı ülkelerin, özellikle de Fransa’nın parmağı vardı. Fransa’nın İstanbul sefiri Sebastiani, yeniçeri ocağının kökünden kaldırılacağı söylentilerini yayıyor ve yeniçerileri sürekli kışkırtıyordu. Daha
kötüsü, Nizam-ı Cedîd askerlerine şapka giy dirileceği ileri sürülüyordu. Güya bir gün Bostancıbaşı Şakir Bey, Padişaha,
“Emrederseniz bostancılarıma Nizam-ı Cedid elbisesinden başka şapka bile giydirebilirim,” demişti. isyanın kıvılcımı Laz yamaklardan çıktı. O sırada istanbul Boğazının iki yakasında Nizam-ı Cedid askeri çadır kurmuştu. Aralarında Trabzon civarından getirilen iki bin Laz yamak da vardı. Zamanın Boğaz Nâzın (Bakanı) Raif Mahmud Efendi ile Bostancıbaşı Şakir Bey, Laz yamakları gizlice kılık değiştirmeye zorladılar. Hakkında “Adı Musa, boyu kısa, sakalı köse” tekerlemesi uydurulan Sadaret Kaymakamı (Sadrazam Vekili) Köse Musa Paşa durumdan haberdar olunca çok sinirlendi. Adamları vasıtasıyla Laz yamaklara haberler saldı:
“Padişah herkesi Nizam-ı Cedid kılığına sokmaya çalışır, sizler yeniçerisiniz, Nizam-ı Cedid kılığına girmek size