Kanser geniş bir tanımlamayla denetimsiz hücre çoğalması (Lat. cancer: yengeç’ten). İlk oluşan kanser hücrele-rindeki bu denetimsiz çoğalma niteliği, kalıtsal olarak yeni hücrelere de aktarıldığından, giderek canlı vücut için olumsuz bir durum ortaya çıkar. Kısacası kanserleşen hücre, üreme denetimini, dokuya özgüllüğünü yitirmiştir. Kökeni ne olursa olsun artık tamamen değişik özelliklere sahiptir ve herhangi bir dokuya kan ve lenf yoluyla giderek yerleşebilir. Kanserleşen hücrede farklılaşma gerilemiştir. Çeşitli kanser hücrelerinin embriyonel hücre özellikleri gösterdikleri belirlenmektedir. Kanserleşen hücrenin metabolizması değişmiştir. Genellikle şeker alınımı artmış ve oksijensiz solunum oranı yükselmiştir. Kanserleşen hücrenin antijenik özellikler ise yapısal nitelikleri değişmiştir.
Normal yaşam süreci içindeki bir vücutta kanser hücrelerinin nasıl ortaya çıktığı sorusu bilim adamlarını uzun süre uğraştırdı. 1980’lerde kanser genlerinin insanın kendi kromozomları üzerinde doğal olarak varolduğu ve bunların çeşitli etkilerle etken hale geçtiği açıklandı. Kanserli hücrenin DNA’sı normal hücrelerin içine verilince normal hücrenin kanserleşmesi, olayın DNA’dan kaynaklandığını ortaya koydu. İdrar kesesi kanserinde yapılan ilk çalışmalarda, bu ur hücrelerinin genomundaki kanserleşirici bilgiyi taşıyan DNA parçasının, 5.000 nükleotidten oluştuğu saptandı. Daha sonra bu DNA parçasının bir gen olduğu anlaşıldı ve buna onkogen (kanser geni) adı verildi. Bunun üzerine insandaki bu sendi bahçemde gül yetiştirir gibi” sanatçı, bu duygusal özden görevi
bulunduğu yerlerin etkisini belirtin kullandığı sözle “Anadolu Üni-si’ne” geçince “bahçesinden yurdundan evrene doğru”bir ı çizgisine girdi. Başlıca şiir ve e kitaplarının adları bile tekil bir tizmden toplumcu bilinçle Ata kanser genlerinin hangi etkenle kanseri ortaya çıkardığı sorusu gündeme geldi. Bununla ilgili çeşitli maddeler suçlanmaktadır. Kanserojen madde adı verilen bu etmenler üç ana grupta toplanabilir; Kimyasal etkenler, fiziksel etkenler biyolojik etkenler. Yapılan gözlemler, günlük yaşamdaki birçok maddenin kimyasal karsinojen olduğunu ortaya çıkardı, bu Jiste gün geçtikçe büyüdü ve büyüyor; polisiklik karbonlar, krom, çinko, arsenik, kurşun, platin, halojenlenmiş karbon bileşikleri, âtlatoksinler, sentetik östrojen hormonları, alkol, sigara, benzin, gibi. Fiziksel karsinojenler arasında vücuda yerleştirilen yabancı dokular, asbest ve radyasyon sayılabilir. Radyasyon doğrudan DNA’da zarar oluşturarak kanserleşmeyi ortaya çıkarır. Biyolojik kanser yapıcılar olarak birçok virüs türü suçlanmaktadır. Gen nakli ve genetik mühendisliği çalışmaları, retrovirus adı verilen virüs gruplarında kanser hücrele-rindeki onkogenlere benzer genlerin varlığını gösterdi. RNA’dah DNA sentezle-yebilen enzimlere sahip olan bu virüs grubunun bir hücreye girmesi halindeyse hücrede kanser oluşmaktadır. Kanser yapıcı virüslerin bir bölüm de DNA taşıyan virüslerdir. Yukarıda sayılan çeşitli kanserojenlerin etkisiyle anormal bölünme özelliği kazanan hücreler aşırı bölünmeye başlayarak vücutta kitleler oluştururlar.Bu kitleler ya çevredeki hücreleri iterek ya da onların bağlantılarını eriterek yayılmaya başlarlar. Fakat vücuta rastlanılan tüm kitleler kanser olarak nitelendirilemez. Bazı kitlelere ur adı verilir. Kanserli ur dokularından bunları ayırt etmek için habis olmayan ur adını alırlar. Kanser hücrelerinin en önemli özellikleri çevre dokulara zarar verecek biçimde yer kaplamaları ve birçoğunun çeşitli yollarla vücudun başka yerlerine sıçralamalandır (metastaz). Habis olan urlarda iki gruba ayrılır: Birinci grup katı urlardır. Bunların belirgin hale geçişi ve yayılması uzun zaman alır. Buna kar¬şılık kan kanserleri daha başlangıçta vü¬cudun hemen her yerine yayılır.
Meme ve cilt kanserleri dışındaki kanserler erken belirti vermezler. Oysa kanserin erken yakalanması tedavi şansını çok artırır. Düzenli yapılan çekaplarla kanserin yakalanma şansı artar. Kanserin ortaya çıkması, gelişmesi ve tedavisini bağışıklık sistemiyle çok yakın ilişkisi saptanmıştır. Bağışıklık sistemi zayıf düştüğünde kanser hücrelerinin sayısı çoğalır. Tedavisi sırasında da bağışıklık sisteminin güçlü tutulması tedavi şansını artırır.
Tedavisi. Kanser tedavisinde günümüz¬de üç temel yöntem uygulanır: Cerrahi teknik, radyoterapi ve ilaç tedavisi. Cer¬rahi teknikte eğer ur çok fazla yayılma-mışsa tümörün tümünün çıkarılması işle¬mi yapılır. Birçok kanser türünde cerrahi uygulama sırasında komşu lenf düğüm¬leri de çıkarılarak kanserli dokunun len¬fe yayılıp yayılmadığı teşhis edilerek metastaza karar verilmeye çalışılır. Fa¬kat ur çok yaygınsa çoğunlukla tümöre dokunulmaz. Gerek cerrahi çıkarım ya¬pıldıktan sonra gerekse cerrahi girişimin yapılamadığı tümörlerde daryoterapi uy¬gulanır, bunun radyoaktif ışık kaynakları kullanılır. Bu yöntemle başta de-ri kan¬serleri, bazı erbezi kanserleri, Hodgkin olmak üzere birçok kanser türünde tam iyileşme elde edilebilmektedir. Kanserin ilaçla tedavisindeki ilke, özellikle hücre bölünmesini durdurucu ya da bölünme halindeki hücreleri öldürmedir. Kanser hücreleri sürekli bölünme halinde olduk¬ları için bu ilaçlara duyarlıdır. Fakat bu tip ilaçlardan normal hücreler de etkile¬nebilirler. Dolayısıyla antikanserojen ilaç adı verilen maddelerin oldukça fazla yan etkileri vardır. Fakat geniş metastaz yapmış kanserlerde yayılma alanı çok fazla olduğu için cerrahi müdahale ola¬naksız, radyoterapi ise zordur. Tek çare ilaç tedavisidir.