Kara Yorgi İsyanı
Türklerin Kara Yorgi dediği, George Petrowich isimli Sırplı, önceleri domuz çobanlığı yapıyordu. Bir sebeple hay-dutluğa başladı ve Avusturya’nın himayesinde Türk köylerini yağmaladı. Kanun kaçakları gidip ona katılıyor, Avusturya’nın himayesi de arttıkça güçleniyordu.
Zamanla haydutluğu isyana dönüştürdü. Rusya’dan yardım isteyip aldı. Bazı şehir ve köyleri bastı. Silâhsız masum Müslümanları çocuk, kadın demeden kılıçtan geçirdi. Korkunç katliam haberi Padişaha duyurulduğunda, ağlamaya başladı. Sonra ellerini açtı:
“Yâ Rabbi! Beni böyle cihana rezil edüp kâfirlere mağlûp ve perişan ettirmeden, zamanımda ümmet-i Muham-med’in böyle perişanlığını göstermeden canımı al.”
Etrafındakilere ferman etti:
“Arzum ve Cenab-ı Allah’tan niyazım [duam] odur ki, düşmanlardan intikam alınmadıkça kılıçlar kınlarına girmesin. Varın, Kara Yorgi keferesini tepeleyin!”
Fakat Kara Yorgi’yi kıstırmak kolay değildi. Bölgeyi avucunun içi gibi tanıyor, üstelik Sırp halkından yardım görüyordu. Birkaç yerde perişan edilmekle birlikte ele geçir ilemedi. Üstelik Avusturya, Rusya ve yerli Sırpların yardımlarıyla güçlenmesini sürdürdü, isyan hareketi daha da yaygınlaştı. Nihayet bir fırsatını bulup Belgrad’a saldırdı. Hile ile kaleyi işgal etti. Ve orada, “Sırbistan bağımsızlığına kavuşuncaya kadar” Osmanlılarla savaşacağına and içti (13 Aralık 1806).
Rusya’nın Kara Yorgi’ye yardımlarda bulunması, Osmanlılarla yaptığı anlaşmalara aykırıydı, Osmanlı Devleti birkaç kere Rusları uyarmış, anlaşma hükümlerine bağlı kalmalarını istemişti. Öte yandan Rusya da Osmanlı Devletini anlaşmalara uymamakla suçluyordu. Çünkü Fransa’nın gittikçe kuvvetlenmesi karşısında, Osmanlı Devleti, İngiltere ve Rusya arasında bir anlaşma imzalanmıştı.
Daha doğrusu evvelce mevcut bulunan anlaşma yenilenmişti (24 Eylül 1805). Ama Osmanlı Devleti, Rusya’nın gizli gizli isyanlar çıkarmasına karşılık ola-rak, kendisine bağlı topraklarda hüküm süren Eflâk Beyi Konstantin İpsi-lanti ile Boğdan Beyi Aleksandr Mo-ruzzi’yi Osmanlılar Eflâk ve Boğdan a iki memleket mânâsına Memleke-teyn derlerdi azletmiş ti. Ruslarla birlikte İngiltere de bunu anlaşmalara uymamak şeklinde gördü. Azledilen beyler sonradan Padişah tarafından görevlerine tekrar getirildilerse de, Rusya tatmin olmadı.
Savaş bile ilân etmeden Osmanlı topraklarına saldırdı. Bender’i (8 Aralık 1806), Hotin’i (16 Aralık 1806), Kili ve Akkerman’ı işgal ettiler. İsmail kalesi önünde bozuldular, ama bu bozgun fazla tesirli olmadı. Olup bitenler İstanbul’da duyulunca,
Sadrazam İbrahim Hilmi Paşa, İstanbul’da Rus sefiri D’İtalinski’yi saraya çağırdı. Rusya’ya savaş açıldığını resmen bildirdi ve memleketine dönmesini istedi (29 Aralık 1806). Böylece savaş açılan bir devletin sefiri ilk defa zindana atılmayıp memleketine gönderiliyor, eski bir gelenek daha yürürlükten kaldırılıyordu.
Ruslara yardımcı olan İngilizler, Çanakkale’ye bir donanma gönderip zorlamaya başladılar. İngilizlerin niyeti Çanakkale’yi geçip Osmanlının kalbi sayılan İstanbul’a girmekti. Ama şiddetli savunma karşısında çekilmek zorunda kaldılar (1 Mart 1807). 1915’te yine İngilizler aynı niyetle bir daha saldıracaklar, ama yine aynı milletin torunları tarafından savunulan Çanakkale önlerinde perişan olup çekilecekler, “Çanakkale Geçilmez” hükmünü tasdik zorunda kalacaklardı.