Osmanlı Devletinde adam kıtlığı devam ediyordu. Daha önce de belirttiğimiz gibi, kabiliyetli insanlar fazla yetişmiyordu. Bu yüzden bir sadrazam değişikliği gerektiğinde Padişah, önce azlettiği Koca Yusuf Paşadan başkasını bulamadı. Sadrazamlık mührünü ikinci defa Koca Yusuf Paşaya verdi. Şerif Hasan Paşayı da idam ettirdi (15 Şubat 1791).
Şerif Hasan Paşanın idamına sebep olarak dikbaşlılığı gösterilir. Hem başaramıyor, ordu içinde söz geçiremiyor, hem de başarısızlıkların günahını Padişaha yüklüyordu. Yazdığı mektuplar bir padişaha değil, sıradan bir insana bile ağır gelirdi.
“Buna bile razıyız’ diyordu Padişah, “ama sadrazam olacak adam, bize mektup yazmakla harcadığı zamanı, ordusunu düzene sokmakla değer-lendirse ya…
Gerçekten de Sadrazamın ordu içinde sözü geçmiyordu. Ordu neredeyse başıboş hale gelmişti. Düzenden eser kalmamış, disiplin çözülmüş, anarşi ve keyfîlik baş göstermişti. Kilya ile İsmail kalesi de bu yüzden kaybedilmişti. Aslında bağışlamayı bilen ve affetmeyi çok seven III. Selim, devlete karşı işlenmiş suçu bağışlamadı. Zaten hep söylerdi:
“Cenab-ı Hak yüreğimizi bilir. Şahsımıza karşı işlenmiş suçları affetmeye daima hazırız, ama dinimize, devletimize karşı suç işlenirse bunu affetmek elimizde değildir, hemen suçlunun başını keser, yerine adam buluruz, herkes yaptığının sonucuna katlanır.”