MUSAHİPZADE CELÂL, yazar (İs tanbul 1868-ay.y.l959). Büyükbabası besteci Şakir Ağa III. Selim dönemi saray adamlarından biri olduğu için ailesi Musahipzade diye anılmayı şeref saymıştır, idadi öğreniminden sonra Babıâli Tercüme Odası’nda memurluğa başladı (1889). Çocukluğunda etkilendiği Karagöz, Ortaoyunu seyirlerinin yönünde tiyatroya merak sardı. Hukuk öğrenimi sırasında izlediği Mınakyan Tiyatrosu oyunlarının güçlendirdiği ilgiylö İkinci Meşrutiyet’ten sonra canlanan sahne yaşamına yeni ürünler vermeye çalıştı. Başlıca konuları güncel eleştirilerle canlandırdığı tarihsel kesitler olmak üzere komediye ağırlık veren, seyri kolay, güldürürken düşündüren, sahnelenmesi güçlük çıkarmayan, tiyatro gereklerine uygun, yüzeysel yergilerin tepkilerini kullanan bir dizi oyun yazdı. Hemen hepsi Cumhuriyetin ilk yıllarında seyirci isteklerine elverişli biçimde sahneye kondu, bazıları filmde çekildi. Yazılı bir metnin uyulması başlıca koşul sayılan edebiyat değerinden çok, rolü canlandıran oyuncunun kişisel yorumuna uygun durumlara açık duran eserleri bir dönemde aranan, izlenen, istenen ürünleri olduysa da çağdaş tiyatro beğenisinin iyice gerilerinde kaldı.
Başlıca oyunları: Köprülüler (1912), İstanbul Efendisi (1913), Lâle Devri (1914), Macun Hokkası (1916), Yedekçi (1919), Kaşıkçılar (1920), Atlı Ases (9121), Demirbaş Şarl (1921), İtaat İlâmı (1923), Fermanlı Deli Hazretleri
(1924), Aynaroz Kadısı (1927), Kafes Arkasında (1928), Bir Kavuk Devrildi (1930), Mum Söndü (1930), Pazartesi-Perşembe (1931), Gül ve Gönül (1932), Balaban Ağa (1933), Selma (1934) vb. Aynaroz Kadısı, Yetkisini kötüye kullandığı için sık sık görevden alınan (bacanağı Şeyhülislam Lem’i Molla’nın korumasında olduğu için büsbütün cezalandırılmayan) Divrikli Yakup, olanakları kısır Aynaroz Kadılığı’nda da sömürü-lecek durumlar bulunur. Miras hakkı kiliseye bırakılan bir genç kızın çevresinde, hem çapkınlık yapma, hem açıktan para kazanma fırsatlarını yaratır, elde ettiği toplamdan şeyhülislam ve kazaskerlere gerekli rüşvet paylarını ustaca sunarak kendisini aklandıracak kararı sağlar. Din sömürüsünü, adalet kurumlarının bozulmuşluğunu, hile-i şer’iye denen kaçamak yollarını, iki yüzlü yetkililerin kişisel çıkarları uğruna devlet yapısını nasıl zedelediklerini gülünçlükler içinde eleştiren esef hem bir örf-âdet, hem bir karakter komedisidir.