Neo-klasik dönem: 1890-1930 arasında Türk sanatına damgasını vuran eserlerin yapıldığı dönemdir. Bu üslupta eski klasik dönem eserlerinin benzerini modern biçimde ortaya koyma çabasının ağır bastığı görülür. Bu eserler arasında Laleli Hava Kurumu evleri (bugün Ramada Oteli), IV. Vakıf Han, Sirkeci’deki Büyük Postane ve Ankara’daki Gazi Eğitim Enstitüsü (bugün Gazi Üniversitesi) gibi yapılar vardır.
Osmanlı mimarlığının özellikleri, camilerden sonra türbe ve medrese yapılarında görülür. 15. – 17. yüzyıllar arasında görülen anıtsal türbeler, mimarlık açısından üstün özellikler taşırlar. Bu türbeler, Selçuklular döneminde Anadolu’da görülen, sekizgen kenarlı ya da dönerli kümbetlerin, klasik Osmanlı mimarlık üslubuna göre, yuvarlak kasnak ve kubbeli tipini oluşturmaktadırlar. Medreseler ise, çok amaçlı bir yapı özelliği gösterir. Çoğu, meşruta halinde, cami, okul, medrese, imaret ve kitaplık bölümlerinden oluşur. Genelde tek katlı olan medreseler, üç yandan at nalı biçiminde bir plan görüntüsü verirler ve üstleri kubbelidir. Bursa’daki Muradiye Medresesi tuğla işçiliğinin çok güzel örneklerini ortaya koyar. Bunlardan başka Bursa’da yine II Murat’ça yaptırılan Saatli Medrese, Fatih dönemine ait Peykler Medresesi sözü edilmeye değerdir. Sahn-ı Seman Medresesi, yanındaki öteki sosyal kurumlarla birlikte, büyük bir külliye oluşturur ve yalnızca medrese bölümünde on altı yapı vardır. Süleymaniye Darülhadisi de, çok amaçlı ve çok bölümlü bir külliye biçimindedir. İstanbul’da bunlardan başka, birçoğu camilere bitişik, pek çok medrese vardır. Saraylar: Osmanlı yönetim merkezini simgeleyen yapı olarak Topkapı sarayı, Osmanlı klasik saray anlayışını bütünüyle ortaya koyar. Eklenen yapılarla gelişen ve hem padişahın oturduğu yer, hem de yönetimin gerçekleştirildiği merkez olarak işlev gören Topkapı Sarayı, gösterişten uzak, ancak iç süsleme bakımından çok değerli bir sanat eseridir. Osmanlılar, Topkapı Sarayı’ndan başka İstanbul’un çeşitli yerlerinde, küçük birer saray niteliği taşıyan köşkler ve kasırlar da yaptılar. Bu köşk ve kasırlar daha çok Boğaziçi, Haliç ve Üsküdar’da bulunuyordu. 19. yüzyıldan sonra, yine Boğaz kıyılarında, Avrupai tarzda birçok güzel saray yapıldı. Bunlar arasında Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi sarayı, Yıldız Sarayı, Göksu ve Ihlamur kasırları sayılabilir. Hamamlar: Osmanlı toplumu, temizlik konusunda titiz bir anlayış sergilemiştir. Bu bakımdan birçok hamam yapılmıştır. Büyük camilerin çevresinde ve çarşıların yakınlarında yapılan hamamlar, genelde üç bölümden oluşurlar, a. Soyunma yeri (camikan), b. Soğukluk, c. Sıcaklık (ya da halvet). İlk Osmanlı hamamları Bursa ve İznik’te yapılmıştır. Daha sonra Edirne ve İstanbul’da birçok hamam yapıldı. Bunların başlıcaları: Bursa’daki Kaplıca (1389), İstanbul’daki en eski hamam olarak Samatya’daki Ağa Hamamı, Fatih Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı, yine Bursa’da Yeni Kaplıca, İstanbul’da Aya-sofya Hamamı, Bayezit Hamamı, Süleymaniye Hamamı, Mihrimah Sultan Hamamı sayılabilir.