Osmanlı Devlet yapısında bozulmalar ve ıslahat çabaları
1- Islahat sürecinin başlaması
Fetihlerin durması, ticaret yollarının değişmesi ve Avrupa ulus devletlerinin kurulmaya başlamasıyla ortaya çıkan yeni durumlar gibi dışsal nedenler yanında, devletin kurumsal yapısında bozulmalar dikkat çekmeye başlar. 16. yy sonundan itibaren benzerlerine sıkça rastlanan, devletin içinde bulunduğu durumu, bozuklukları tespit eden ve çözüm önerilerini sıralayan; devlet adamları ya da dönemin ileri gelenleri tarafından yazılan kurtuluş reçeteleri şeklinde “layiha” ya da “risaleler” göze çarpar. Bunların en önemlilerinden birisi Koçi bey tarafından yazılan Sulan IV. Murat’a sunulan risaledir.
Koçi bey risalesi ve benzeri “layiha” ya da “risaleler” 19. yüzyılda modernleşme ya da batılılaşma şeklini alan devleti kurtarmaya yönelik çalışmaların başlangıç noktası olarak değerlendirilir.
2-Islahattan Modernleşmeye
Osmanlı’da modernleşme çabalarının gereği olarak yapılan reform girişimleri birbirinden farklı iki ayrı dönem halinde anlatılabilir. 18. yüzyıl öncesi ve sonrası reform çabaları birbirinden genel hatları ile ayrılır. 18. yüzyıldan önceki reform çabalarında; maziye dönüş, Kanuni devrini geri getirmeye yönelik talepler söz konusu iken; 18. yüzyıl sonrası reform çabaları ise çok daha köklü değişiklikler içerir. Artık Batı’nın üstünlüğünü kabul eden bir Osmanlı devleti söz konusudur. Bundan dolayı artık reform girişimleri eskiyi ıslah değil, modern olana benzeme ya da Batı’ya benzeme anlamına gelen modernleşme veya Batılılaşma olarak tanımlanmak durumundadır.
Bu dönemde III. Selim ile başlayan ve II. Mahmut ile ivme kazanan biri modernleşme süreci izlemiştir.
3- Modernleşme sürecinin Hukuki yapıya yansımaya başlaması ; Tanzimat ve ıslahat fermanları
II. Mahmut’un ölümü sonrasında tahta geçen oğlu Sultan Abdülmecid döneminde de modernleşme sürecinde çok önemli yeri olan bir belge ilan edilmiştir. Yeni Sultan, henüz tahta çıkışının dördüncü ayında Tanzimat Fermanı ya da orijinal adıyla Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu irad etmiştir.
Tanzimat ile can, mal, ırz ve namus güvenliklerinin teminat altına alınma noktasında bütün osmanlı vatandaşları eşit kabul edilmişti. Islahat fermanı ise bütün osmanlı vatandaşlarını eşit kabul etmişti.
Gerek tanzimat fermanı gerekse ıslahat fermanı dönemin koşulları itibariyle temel hak ve özgürlükler açısından oldukça önemli düzenlemeler getiren metinlerdir. Her iki ferman için de yapılması gereken önemli bir eleştiri bu metinlerin tam anlamıyla uygulamaya konulmamış olmasıdır.
4-Modernleşme sürecinin siyasal yapıya etkisi ; Meşruti Monarşi
Modernleşme çabaları sürerken bir grup Osmanlı aydınının söz konusu sürecin özü itibariyle taraftarı olmalarına rağmen, seyrinin yanlış ve yavaş olduğunu, asıl yapılması gerekenin siyasal düzende mutlak monarşiyi sınırlandırmak olduğunu ileri süren çalışmaları dikkat çekmiştir.
Bu grup ilk demokrat aydın muhalefeti diye tanımlanan Yeni Osmanlılardır. II. Abdülhamit adıyla tahta çıkan yeni padişah, 23 Aralık 1876 tarihinde önce Meşrutiyeti ilan etmiş, ardından da ilk Osmanlı Anayasası olan Kanun-i Esasi’yi hazırlatmıştır. Kanun-i Esasi Mithat paşa önderliğinde Şurayi devlet tarafından hazırlanmıştır.
1876 yılında ilan edilen meşruti monarşi dönemi çok kısa sürmüştür, bu tarihlerde baş gösteren 1877 1878 Osmanlı-Rus harbi (93 harbi diye de bilinir) gerekçe gösterilerek meşrutiyetin iki temel kurumundan Kanun-i Esasi’nin yürürlüğü durdurulmuş, Meclis-i Umumi ise “muvakkaten tatil” e gönderilmiştir. Kısaca 1. Meşrutiyet dediğimiz süreç sona ermiştir. II. Abdülhamit hatıralarında, meşrutiyeti sona erdirme gerekçesi olarak halkın meşruti yönetime yeterince hazır olmadığını gerekçe gösterir. Bu sebepten olsa II. Abdülhamit’in saltanatı süresince modernleşme girişimleri hız kesmeden devam etmiştir. Bilhassa eğitim alanında daha önceki padişahlarla kıyaslanamayacak ölçüde adımlar atılmıştır.
5-İttihat-Terakki Cemiyeti ve Yeniden Meşrutiyetin ilanı
II. Meşrutiyeti gerçekleştiren Kön Türk Hareketi’nin kökeni, bir grup askeri öğrencinin Fransız Devrimi’nin 100. yıldönümünde gizlice kurduğu İttihad-ı Osmani örgütüdür. Zamanla gelişerek İttihat Terakki Cemiyeti adını alan bu örgüt, 1908’e değin, tek ortak noktaları istibdat rejiminin yerine meşrutiyeti yeniden kurmak olan değişik örgütlerle ittifak halinde bu mücadeleyi yürütmüştür.
Bu dönemde 31 mart vakası cereyan etmiştir. İttihat Terakki Cemiyeti olayların müsebbibi olarak muhalif partiler olan Prens Sabahattin’in Ahrar Fırkası ile Derviş Vahdeti’nin İttihad-ı Muhammediye Fırkası’nı göstermiştir.
31 Mart ayaklanmasının bastırılmasından sonra da hükümet bunalımları devam etmiştir. Önce çok kısa bir süre devam eden Tevfik Paşa kabinesi kurulmuş, bu kabina 5 mayıs 1909’da istifa edince yerine yeni kabineyi kurmak üzere yeniden Hüseyin Hilmi Paşa görevlendirilmiştir. Hüseyin Hilmi Paşa’nın bu kabinesi de ancak 12 ocak 1910 tarihine kadar görev yapabilmiştir.
Balkan savaşı sürerken yaşanılan başarısızlıklar, hükümet sıkıntıları, meclis seçimleri üzerinde yaşanılan sorunlar sürerken Bab-ı Ali Baskını dediğimiz olay vuku bulmuştur. 29 Ekim 1912 tarihinde Kamil Paşa’nın kurduğu dördüncü hükümet, Talat Bey, Enver Bey ve Yakup Cemil gibi bir grup ittihatçnın tertiplediği bu baskın 23 ocak 1913 günü sona erdirilmiştir.
Bab-ı Ali Baskını, Türk siyasal yaşamında siyasal iktidarın silah zoruyla görevden alındığı ilk olaydır. Bir anlamda ülkemizdeki ilk askeri müdahaledir.Böylece siyasal hayatımızda ilk defa bir siyasi otorite silah zoruyla görevden el çektirilmiştir.
İttihat ve Terakki’nin sorumluluğundaki Osmanlı Devleti 1911 yılında İtalya’nın Trablusgarp’a saldırısıyla karşı karşıya kalmıştır. Mustafa Kemal ve Enver Paşa gibi üst düzey askerlerin katkılarıyla bu saldırı bertaraf edilmiştir. İtalya’nın aynı hısla Oniki Ada’ya saldırması ve Balkan devletlerinin aralarında anlaşarak Osmanlı Devleti’ne saldırma kararı üzerine İtalya ile 18 Ekim 1912 tarihinde Uşi Antlaşması yapılarak, Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya verilmiştir. Bunun karşılığında İtalya’nın kapitülasyonların kaldırılması konusunda desteği sağlanmıştır. Bir anlamda meydanda kazanılan savaş masa başında kaybedilmiştir. Hemen ardından balkan savaşı başlamıştır.
Osmanlı devleti kendi içinde iktidar mücadelesi, dışarıda ise toprak kayıpları ile yaşamını sürdürürken, Avrupa’da İngiltere ile Almanya arasında başlayan rekabet, Avusturya Macaristan ile Rusya arasındaki Slav Cermen ulusçuluğu mücadelesini de içine alarak genişlemiştir. Bu bölünme sonunda İngiltere-Fransa ve Rusya arasında Antant adı verilen Üçlü itilaf; Almanya-Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında da Bağdaşma yani Üçlü İttifak oluşturulmuştur. İyice keskinleşen bu bölünmenin savaş halini alması için gerekli sembolik kıvılcım, Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Ferdinand ile karısının bir seyahat nedeniyle bulundukları Saray Bosna’da sırp istihbarat örgütünce öldürülmesi ile atılmıştır. Bakınız> 1. Dünya Savaşı.