Askeri Örgüt Osmanlı Devleti, büyüklüğünü ve üstün devlet olma niteliğini, askeri örgütlenmeye verdiği önemle elde etmiştir. Başlangıçta, eli silah tutan her erkek asker olarak göreve hazırdı. Bunlar, bir yandan vatan kurma çabası içinde olan Osman Gazi’ye silah arkadaşlığı yapıyorlar, bir yandan da gaziyan-ı Rum, âhiyân-ı Rum gibi, dinsel amaçlarda cihat görevini yareni getirmeye çalışıyorlardı. Disiplinli bir askeri eğitim geçirmiyorlar, ancak, sürekli düşmanla karşı karşıya bulunduklarından, silah kullanmayı da çok iyi biliyorlardı. Orhan Gazi ile I. Murat dönemlerinde, askeri örgütlerin kurulması zorunluluk oldu.
Kara Ordusu
İlk Osmanlı Ordusu, Me-sellem adı da verilen yaya ordusudur. Bu ordu Orhan Gazi’ye vezirlik eden kardeşi Alaattin Çelebi (Paşa)’nin isteği ve o sıralarda kadılık görevinde bulunan Çan-darlı Kara Halil Paşa’nın çalışmaları sonucu kuruldu. Müsellimler kuruluşların hemen sonrasında atlı sınıfını oluşturdular. I. Murat’ın hızla artan fetihleri ve toprakların gelişmesi üzerine, daha çok askere gerek duyuldu. Bu yüzden de Ka-pıkolu Ocakları adı verilen askeri örgüt kuruldu, kapıkolu Ocakları piyade (yaya) ve atlı olmak üzere iki kola ayrıldı, piyade ordusunun kollan: 1. Acemi Ocağı, 2. Yeniçeri Ocağı, 3. Cebeci Ocağı, 4. Topçu Ocağı, 5. Top Arabacıları Ocağı, 6. Lağımcı Ocağı, 7. Humbaracı Ocağı. Süvari ordusu da: 1. Sipahiler Bölüğü, 2. Silahtar Bölüğü, 3. Sağ Ulufeciler Bölüğü, 4. Sol Ulufeciler Bölüğü, 5. Sağ Garipler Bölüğü, 6. Sol Garipler Bölüğü olmak üzere altı bölük olarak örgütlendi. Acemi Ocağı: 1. Murat döneminde kuruldu. Bu ocağa, savaş tutsaklarının beşte biri alınırdı. Ayrıca devlet devşirme yöntemiyle topladığı Hıristiyan çocukları bu ocakta eğitirdi. Çocuklar ocağa a-lınmadan önce, Türk ailelerin yanında Türkçe ve İslam dininin özelliklerini öğrenirlerdi. Büyükleri ve çalışkan olanları hükümdar sarayı ile saraya ait konaklarda görevlendirilirdi. Yeniçeri Ocağı’nda açık gedik oldukça oraya alınırlardı. Yeniçeri Ocağı: Osmanlı Ordusunun temel öğesi bu ocaktı. 196 ortadan oluşan bu ocakta, orta sayısı değişmiştir. 101. ortaya kadar olanlar, yaya ortalarını oluşturuyordu ve bunlar ocağın en eski ortalarıydı. Bu ortalara bazı özel adlar verilmişti; ayrıcalıkları vardı. Yaya ortalarından başka Yeniçeri Ocağında birde sekban bölükleri vardı. Bunlar da yaya ve atlı olmak üzere ikiye ayrılırdı. Sekban bölükleri ocağının başına getirilen sekbanbaşı daha sonra Yeniçeri ağalığına getirilmeye başlandı. Yeniçeri Ocağı’ nın bir başka orta grubu da ağa bölükleriydi. II. Bayezit’in tahta çıkışı sırasında, İstanbul’da meydana gelen olaylardan sonra kuruldu. Yeniçeriler üç ayda bir ulufe alırlardı. En büyük komutanları a-ğalarıydı. Yeniçeri ağalığı en önemli komutanlardan biriydi. Hassa askeri statüsünde olan yeniçeriler, padişahla birlikte sefere giderler, padişahların sefere çıkmaması halinde ise kendileri de katılmazdı.
Cebeci Ocağı
Savaş aletlerini hazırlayan, savaş sırasında sefere birlikte götüren ve getiren, sefer sırasında ya da sonradan çeşitli onarımları yapan sınıftı. Bu ocak klasik silahlardan ok, yay, kılıç, kalkan, zırh, tüfek, kurşun, harbe, kazma, kürek ve barut gibi, savaş aletlerini yapardı. Bir bölümü sınır boyu kalelerinde muhafız askeri olarak da görevlendirilirdi.
Topçu Ocağı
I. Murat’m Rumeli’de ele geçirdiği kentlerin alınmasında ilk kez top kullanılmaya başlandı. Daha sonra. Osmanlı topçuluğu hızlı bir gelişme gösterdi. Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde ordunun en önemli bölümünü oluşturdu. İstanbul’da Tophane semtinde topçuların kışları ve top döküm atölyeleri bulunurdu. Fatih’ ten sonra, giderek gelişen Tophane, başlı başına bir endüstri haline geldi. III. Selim, Nizam-ı Cedit askeri örgütünü kurmaya çalışırken Tophane’yi geliştirdi. Yeniçeri Ocağı’nm kaldırılmasından sonra Tophane Nazırlığı kuruldu. Topçu Ocağı’nın başında topçubaşı adlı görevli bulunurdu. Topçular yalnızca İstanbul’da değil, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli kent ve kalelerinde de top dökerlerdi. Osmanlı topçuluğu, 17. yüzyıldan sonra bir gerilemenin içine girdi ve özellikle Avrupa devletleriyle yapılan savaşlarda eski basanlarını gösteremedi. Bu yüzden 18. yüzyılın ikinci yansında Kağıthane’de Fransa’dan getirilen topçu subaylarının yönetiminde eğitime başlandı. I. Abdül-hamit döneminde sadrazam Halil Hamit Paşa’nın çabalarıyla, sürat topçuları adı altında yeni bir topçu sınıfı yetiştirilmeye başlandı. (1782). Ancak Halil Hamit Paşa’nın idam edilmesi üzerine bu yenilikler kaldınldı.
Top Arabacıları Ocağı
Aşın merkeziyetçi bir siyaset izleyen Osmanlı Devleti, bu yüzden uzak sınır boylanna asker Ve cephane taşınması için, geniş ve güçlü destek hizmetine gerek duyuyordu. Büyük topların savaş alanlanna taşınması ise başlı başına bir sorundu. Bu yüzden de kapıkulu askerleri arasında top arabacıları adıyla bir ocak kuruldu. Başlarında top arabacılanbaşı adında bir komutan bulunurdu.
Lağımcı Ocağı
Kale bedenlerinin havaya uçurulması için, Lağımcı Ocağı adıyla bir ocak kuruldu. Bunlar, Cebeci Ocağı ile ortak çalışırlardı. Bir kısmı tımar ve zeamet sahibiydi. 16. ve 17. yüzyıllarda kale kuşatmalarında başarılı olan lağımcılar, giderek etkinliklerini yitirdiler.
Humbaracı Ocağı
Demirden ve tunçtan, içine patlayıcı madde konulan top ya da elle atılan bir savaş aletini yapmak ve kullanmakla yükümlü bir ocaktı. Başlangıçta bu ocak Cebeci ve Topçu Ocağı bünyesindeydi. Bazıları da kale muhafızı ya da tımarlıydılar.
Süvari Ordusu
I. Murat döneminde kuruldu. İlk bölükleri sipahi ve silahtar bölükleriydi. Bu smıf, derece ve maaş bakımından yeniçerilerden üstündüler. Yeniçeri kökenli olup başarılı olanlarıyla topçu, cebesi ve saray hizmetinde bulunanlar arasında seçilirdi. Sipahi Bölüğü: İstanbul’un fethinden sonra, Fatih tarafından kuruldu ve devlet ileri gelenlerinin çocuklarının alınmasıyla oluşturuldu. Barış zamanlarında çeşitli vergilerin toplanmasıyla da görevlendirilen bu süvari bölüğü, sefer sırasında da padişahın otağını korumakla yükümlüydü.
Silahtar Bölüğü
Bu bölük, saraydan çıkan veya İstanbul’daki İbrahim Paşa ve Galatasaray Acemi oğlanları arasından seçilenlerden oluşurdu. Bunların dışında, sağ ulufeciler ve sol ulufeciler bölükleri, yine padişahın yakınında bulunurlar ve devlet hazinesiyle ordu hazinesinin korunmasında görev alırlardı. Sağ gariplerle sol garipler de padişah sancağını korurlardı. Bu bölükleri, Edirne, Galatasaray ve İbrahim Paşa eğitim birimlerini çok iyi dereceye bitirenler oluştururdu. Kapıkulu ordularının yanı sıra, Osmanlı Devleti’nin asıl vurucu gücünü oluşturan bir de eyalet askerleri vardı. Bunlar ise tımarlı sipahi ve yerlikulu olmak üzere ikiye ayrılırlardı.
Tımarlı sipahi
Tımar sahiplerinin sefere götürmekle yükümlü olduğu askerlerden oluşurdu. Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde (15 ve 16. yüzyıllar) sayıları 100.000’den fazlaydı. Her eyaletin valisi, buyruğunda toplanan tımarlı sipahilerin komutanı olurdu. Sefere katı-mayan sipahilerin tımarlan elinden alınırdı. Başlarında ise alaybeyi ve subaşı sanını taşıyan komutanlar olurdu.
Yerlikulu
Geri hizmetlerini görmekle görevli askerlerdi. Yayalar ve müsellemler adıyla bilinen ve yol açmak, köprü-kurmak, zahire taşımak, kale surlarını onarmak gibi görevleri yapan grup da önemli hizmet sınıfını oluştururdu, bunlara yörükler de girerdi. Bir de kale muhafızları grubu vardı. Bunlar, daha çok sınır boylarındaki kalelerde görevli bulunurlardı ve daha çok gönüllülerden oluşurdu. Hafif piyade askeri durumunda olan azaplar, kale muhafızlığı görevinden başka, köprücülük ve lağımcılık işlerinde de görev yaparlardı. Osmanlı Ordusu’nda, bir de akıncılar vardı. Daha çok Rumeli’de ve sınır boylarında bulunurlardı. Savaş zamanlarında, düşman topraklarına akınlar yaparlar, moral bakamdan düşmanı zaafa uğratırlardı. Deniz Kuvvetleri: Osmanlı Devleti, önce Marmara Denizi, daha sonra da Ege ve Karadeniz kıyılarına ulaşıncaya kadar, deniz gücüne sahip değildi. Kıyılara sahip olduktan sonra, denizciliğe önem vermek zorunda kalındı, kendi tersanelerini kurmaya başladılar. Karamürsel, Edincik ve izmit’te küçük gemi yapımına girişildi. Rumeli’ye geçildikten sonra, Gebibolu Tersanesi kuruldu. Yıldırım Bayezit’in buyruğuyla Sanıca Paşa’mn kurduğu tersanede 60 parça gemi yapıldı. İstanbul’un fethinden sonra, Haliç’te yapılan tersanelerle, Osmanlı Donanması büyük bir güç kazandı. Yavuz Sultan Selim, Haliç tersanelerini daha da geliştirdi. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlatılan Hint seferlerine gemi yapmak için Süveyş Tersanesi kuruldu.
Tersanede en yüksek rütbeli görevli kaptanıderyaydı ve aynı zamanda donanma komutanıydı. Kaptanıderyaya kaptanpaşa da denirdi. 1867’de kaptanı-deryalık Bahriye Nazırlığı’na dönüştürüldü. Gemiler, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinde yapılırdı. Donanmada, kü-rekli ve yelkenli gemiler bulunurdu. Osmanlı Donanması’nda, hükümetçe yaptırılan gemilerin komutanına hassa reisi denilirdi, kaptan sanı da kullanılırdı. Do-nammada denizci, azap, levent, kürekçi, ayakçı, kalyoncu, adlannı taşıyan çeşitli hizmet erbabı çalışırdı. Bunlar arasında leventlerin etkinliği 16. yüzyıldan artmaya başladı. 19. yüzyıldan sonra Avrupa ülkelerinin mtersanelerinde yeni gemiler yaptırılmaya başlandı. 1773’te Mühen-dishane-i Bahri-i Hümayun açıldı ve Osmanlı denizcileri modern bir eğitimle yetiştirilmeye başlandı. Ancak Osmanlı Donanması tüm modernleştirme çalışmalarına karşın Avrupalı devletlerin bu alandaki hızlı ilerlemesine bir türlü ayak uyduramadı.
Osmanlı devleti askeri yapısı ( Kısaca ) Sayfa 2 de.
ödevi den 100 aldım çok mutluyum
Super yaaaaa
Super yaââ
Benim ödevim cok güzel oldu bu konuda
Bence çok güzel bilgiler var
Evet bencede çok güzel kopyalar
Niye bu kadar uzun bu bunun kısaltılmış hali yok mu
Kısa hali sayfa 2 de yer alıyor, yazının sonunda link var.
Çok güzel bilgiler var birçok siteye baktım en farkli ve güzel bilgiler burada diğerleri hepsi aynı içerik var teşekkür ederim çok beğendim.
eyw işime yaradı 🙂
eyw admin isime yaradı 🙂
işime yaradı teşekkür ederim
Çok saolun teşkürleerrrr………..
vayyy güzel kopya muck muck
vayy çok güzel biir kopyave yorum
wallaha ellerine sahlık
çok güzel bilgileriniz için 🙂 <3 🙂
güzel kopyalar için saolun canlarım mucx 🙂 🙂 🙂 🙂 <3