Osmanlı Devleti Askeri Yapısı Hakkında Bilgi

18
627

Askeri Örgüt Osmanlı Devleti, büyüklüğünü ve üstün devlet olma niteliğini, askeri örgütlen­meye verdiği önemle elde etmiştir. Baş­langıçta, eli silah tutan her erkek asker olarak göreve hazırdı. Bunlar, bir yan­dan vatan kurma çabası içinde olan Os­man Gazi’ye silah arkadaşlığı yapıyorlar, bir yandan da gaziyan-ı Rum, âhiyân-ı Rum gibi, dinsel amaçlarda cihat görevi­ni yareni getirmeye çalışıyorlardı. Disip­linli bir askeri eğitim geçirmiyorlar, an­cak, sürekli düşmanla karşı karşıya bulunduklarından, silah kullanmayı da çok iyi biliyorlardı. Orhan Gazi ile I. Murat dönemlerinde, askeri örgütlerin kurulması zorunluluk oldu.


Kara Ordusu

İlk Osmanlı Ordusu, Me-sellem adı da verilen yaya ordusudur. Bu ordu Orhan Gazi’ye vezirlik eden karde­şi Alaattin Çelebi (Paşa)’nin isteği ve o sıralarda kadılık görevinde bulunan Çan-darlı Kara Halil Paşa’nın çalışmaları so­nucu kuruldu. Müsellimler kuruluşların hemen sonrasında atlı sınıfını oluşturdu­lar. I. Murat’ın hızla artan fetihleri ve toprakların gelişmesi üzerine, daha çok askere gerek duyuldu. Bu yüzden de Ka-pıkolu Ocakları adı verilen askeri örgüt kuruldu, kapıkolu Ocakları piyade (ya­ya) ve atlı olmak üzere iki kola ayrıldı, piyade ordusunun kollan: 1. Acemi Oca­ğı, 2. Yeniçeri Ocağı, 3. Cebeci Ocağı, 4. Topçu Ocağı, 5. Top Arabacıları Oca­ğı, 6. Lağımcı Ocağı, 7. Humbaracı Oca­ğı. Süvari ordusu da: 1. Sipahiler Bölü­ğü, 2. Silahtar Bölüğü, 3. Sağ Ulufeciler Bölüğü, 4. Sol Ulufeciler Bölüğü, 5. Sağ Garipler Bölüğü, 6. Sol Garipler Bölüğü olmak üzere altı bölük olarak örgütlendi. Acemi Ocağı: 1. Murat döneminde ku­ruldu. Bu ocağa, savaş tutsaklarının beş­te biri alınırdı. Ayrıca devlet devşirme yöntemiyle topladığı Hıristiyan çocukla­rı bu ocakta eğitirdi. Çocuklar ocağa a-lınmadan önce, Türk ailelerin yanında Türkçe ve İslam dininin özelliklerini öğ­renirlerdi. Büyükleri ve çalışkan olanları hükümdar sarayı ile saraya ait konaklar­da görevlendirilirdi. Yeniçeri Ocağı’nda açık gedik oldukça oraya alınırlardı. Yeniçeri Ocağı: Osmanlı Ordusunun te­mel öğesi bu ocaktı. 196 ortadan oluşan bu ocakta, orta sayısı değişmiştir. 101. ortaya kadar olanlar, yaya ortalarını oluşturuyordu ve bunlar ocağın en eski ortalarıydı. Bu ortalara bazı özel adlar verilmişti; ayrıcalıkları vardı. Yaya orta­larından başka Yeniçeri Ocağında birde sekban bölükleri vardı. Bunlar da yaya ve atlı olmak üzere ikiye ayrılırdı. Sek­ban bölükleri ocağının başına getirilen sekbanbaşı daha sonra Yeniçeri ağalığı­na getirilmeye başlandı. Yeniçeri Ocağı’ nın bir başka orta grubu da ağa bölükle­riydi. II. Bayezit’in tahta çıkışı sırasında, İstanbul’da meydana gelen olaylardan sonra kuruldu. Yeniçeriler üç ayda bir ulufe alırlardı. En büyük komutanları a-ğalarıydı. Yeniçeri ağalığı en önemli ko­mutanlardan biriydi. Hassa askeri statü­sünde olan yeniçeriler, padişahla birlikte sefere giderler, padişahların sefere çık­maması halinde ise kendileri de katıl­mazdı.

Cebeci Ocağı

Savaş aletlerini hazırla­yan, savaş sırasında sefere birlikte götü­ren ve getiren, sefer sırasında ya da son­radan çeşitli onarımları yapan sınıftı. Bu ocak klasik silahlardan ok, yay, kılıç, kalkan, zırh, tüfek, kurşun, harbe, kaz­ma, kürek ve barut gibi, savaş aletlerini yapardı. Bir bölümü sınır boyu kalelerin­de muhafız askeri olarak da görevlendi­rilirdi.

Topçu Ocağı

I. Murat’m Rumeli’de ele geçirdiği kentlerin alınmasında ilk kez top kullanılmaya başlandı. Daha sonra. Osmanlı topçuluğu hızlı bir gelişme gös­terdi. Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde ordunun en önemli bölümünü oluşturdu. İstanbul’da Tophane semtinde topçuların kışları ve top döküm atölyeleri bulunurdu. Fatih’ ten sonra, giderek gelişen Tophane, başlı başına bir endüstri haline geldi. III. Se­lim, Nizam-ı Cedit askeri örgütünü kur­maya çalışırken Tophane’yi geliştirdi. Yeniçeri Ocağı’nm kaldırılmasından sonra Tophane Nazırlığı kuruldu. Topçu Ocağı’nın başında topçubaşı adlı görevli bulunurdu. Topçular yalnızca İstanbul’da değil, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli kent ve kalelerinde de top dökerlerdi. Osman­lı topçuluğu, 17. yüzyıldan sonra bir ge­rilemenin içine girdi ve özellikle Avrupa devletleriyle yapılan savaşlarda eski ba­sanlarını gösteremedi. Bu yüzden 18. yüzyılın ikinci yansında Kağıthane’de Fransa’dan getirilen topçu subaylarının yönetiminde eğitime başlandı. I. Abdül-hamit döneminde sadrazam Halil Hamit Paşa’nın çabalarıyla, sürat topçuları adı altında yeni bir topçu sınıfı yetiştirilme­ye başlandı. (1782). Ancak Halil Hamit Paşa’nın idam edilmesi üzerine bu yeni­likler kaldınldı.

Top Arabacıları Ocağı

Aşın merkezi­yetçi bir siyaset izleyen Osmanlı Devle­ti, bu yüzden uzak sınır boylanna asker Ve cephane taşınması için, geniş ve güç­lü destek hizmetine gerek duyuyordu. Büyük topların savaş alanlanna taşınma­sı ise başlı başına bir sorundu. Bu yüz­den de kapıkulu askerleri arasında top arabacıları adıyla bir ocak kuruldu. Baş­larında top arabacılanbaşı adında bir ko­mutan bulunurdu.

Lağımcı Ocağı

Kale bedenlerinin hava­ya uçurulması için, Lağımcı Ocağı adıy­la bir ocak kuruldu. Bunlar, Cebeci Oca­ğı ile ortak çalışırlardı. Bir kısmı tımar ve zeamet sahibiydi. 16. ve 17. yüzyıl­larda kale kuşatmalarında başarılı olan lağımcılar, giderek etkinliklerini yitirdi­ler.

Humbaracı Ocağı

Demirden ve tunç­tan, içine patlayıcı madde konulan top ya da elle atılan bir savaş aletini yapmak ve kullanmakla yükümlü bir ocaktı. Baş­langıçta bu ocak Cebeci ve Topçu Ocağı bünyesindeydi. Bazıları da kale muhafızı ya da tımarlıydılar.

Süvari Ordusu

I. Murat döneminde ku­ruldu. İlk bölükleri sipahi ve silahtar bö­lükleriydi. Bu smıf, derece ve maaş ba­kımından yeniçerilerden üstündüler. Ye­niçeri kökenli olup başarılı olanlarıyla topçu, cebesi ve saray hizmetinde bulu­nanlar arasında seçilirdi. Sipahi Bölüğü: İstanbul’un fethinden sonra, Fatih tarafından kuruldu ve devlet ileri gelenlerinin çocuklarının alınmasıy­la oluşturuldu. Barış zamanlarında çeşitli vergilerin toplanmasıyla da görevlendiri­len bu süvari bölüğü, sefer sırasında da padişahın otağını korumakla yükümlüy­dü.

Silahtar Bölüğü

Bu bölük, saraydan çı­kan veya İstanbul’daki İbrahim Paşa ve Galatasaray Acemi oğlanları arasından seçilenlerden oluşurdu. Bunların dışında, sağ ulufeciler ve sol ulufeciler bölükleri, yine padişahın yakınında bulunurlar ve devlet hazinesiyle ordu hazinesinin ko­runmasında görev alırlardı. Sağ garipler­le sol garipler de padişah sancağını ko­rurlardı. Bu bölükleri, Edirne, Galata­saray ve İbrahim Paşa eğitim birimlerini çok iyi dereceye bitirenler oluştururdu. Kapıkulu ordularının yanı sıra, Osmanlı Devleti’nin asıl vurucu gücünü oluşturan bir de eyalet askerleri vardı. Bunlar ise tımarlı sipahi ve yerlikulu olmak üzere ikiye ayrılırlardı.

Tımarlı sipahi

Tımar sahiplerinin sefe­re götürmekle yükümlü olduğu askerler­den oluşurdu. Osmanlı Devleti’nin yük­selme döneminde (15 ve 16. yüzyıllar) sayıları 100.000’den fazlaydı. Her eyale­tin valisi, buyruğunda toplanan tımarlı sipahilerin komutanı olurdu. Sefere katı-mayan sipahilerin tımarlan elinden alı­nırdı. Başlarında ise alaybeyi ve subaşı sanını taşıyan komutanlar olurdu.

Yerlikulu

Geri hizmetlerini görmekle görevli askerlerdi. Yayalar ve müsellem­ler adıyla bilinen ve yol açmak, köprü-kurmak, zahire taşımak, kale surlarını onarmak gibi görevleri yapan grup da önemli hizmet sınıfını oluştururdu, bun­lara yörükler de girerdi. Bir de kale mu­hafızları grubu vardı. Bunlar, daha çok sınır boylarındaki kalelerde görevli bulu­nurlardı ve daha çok gönüllülerden olu­şurdu. Hafif piyade askeri durumunda olan azaplar, kale muhafızlığı görevin­den başka, köprücülük ve lağımcılık iş­lerinde de görev yaparlardı. Osmanlı Ordusu’nda, bir de akıncılar vardı. Daha çok Rumeli’de ve sınır boylarında bulu­nurlardı. Savaş zamanlarında, düşman topraklarına akınlar yaparlar, moral ba­kamdan düşmanı zaafa uğratırlardı. Deniz Kuvvetleri: Osmanlı Devleti, ön­ce Marmara Denizi, daha sonra da Ege ve Karadeniz kıyılarına ulaşıncaya ka­dar, deniz gücüne sahip değildi. Kıyılara sahip olduktan sonra, denizciliğe önem vermek zorunda kalındı, kendi tersanele­rini kurmaya başladılar. Karamürsel, Edincik ve izmit’te küçük gemi yapımı­na girişildi. Rumeli’ye geçildikten sonra, Gebibolu Tersanesi kuruldu. Yıldırım Bayezit’in buyruğuyla Sanıca Paşa’mn kurduğu tersanede 60 parça gemi yapıl­dı. İstanbul’un fethinden sonra, Haliç’te yapılan tersanelerle, Osmanlı Donanma­sı büyük bir güç kazandı. Yavuz Sultan Selim, Haliç tersanelerini daha da geliş­tirdi. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlatılan Hint seferlerine gemi yapmak için Süveyş Tersanesi ku­ruldu.

Tersanede en yüksek rütbeli gö­revli kaptanıderyaydı ve aynı zamanda donanma komutanıydı. Kaptanıderyaya kaptanpaşa da denirdi. 1867’de kaptanı-deryalık Bahriye Nazırlığı’na dönüştü­rüldü. Gemiler, Gelibolu ve İstanbul ter­sanelerinde yapılırdı. Donanmada, kü-rekli ve yelkenli gemiler bulunurdu. Os­manlı Donanması’nda, hükümetçe yaptı­rılan gemilerin komutanına hassa reisi denilirdi, kaptan sanı da kullanılırdı. Do-nammada denizci, azap, levent, kürekçi, ayakçı, kalyoncu, adlannı taşıyan çeşitli hizmet erbabı çalışırdı. Bunlar arasında leventlerin etkinliği 16. yüzyıldan artma­ya başladı. 19. yüzyıldan sonra Avrupa ülkelerinin mtersanelerinde yeni gemiler yaptırılmaya başlandı. 1773’te Mühen-dishane-i Bahri-i Hümayun açıldı ve Os­manlı denizcileri modern bir eğitimle ye­tiştirilmeye başlandı. Ancak Osmanlı Donanması tüm modernleştirme çalış­malarına karşın Avrupalı devletlerin bu alandaki hızlı ilerlemesine bir türlü ayak uyduramadı.

Osmanlı devleti askeri yapısı ( Kısaca ) Sayfa 2 de.

1
2
Önceki MakaleVodafone Faturalı Faturasız sms paketleri
Sonraki Makale2011 eurovision ne zaman yapılacak

18 Yorum Yapıldı

  1. Çok güzel bilgiler var birçok siteye baktım en farkli ve güzel bilgiler burada diğerleri hepsi aynı içerik var teşekkür ederim çok beğendim.

Sizin Düşünceniz Nedir?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz