Yapılan araştırmalar, Platon’un siyaset felsefesinin onun düşünüşünün odak noktasını oluşturduğunu, genel felsefesinin siyasal görüşlerini desteklemek için geliştirdiği bir sistem olduğunu ortaya koymuştur.
Platon, toplumu (sonunda aristokratların yönetimine varacak olan) bilgelerin, filozofların yönetmesi gerektiği yolundaki arisiokratik, eşitsizlikçi görüşlerine evrensel bir temel kazandırmak için, aklın üstünlüğünü ve yönetimin akla ait olduğunu felsefi düzeyde kanıtlamaya girişir.
Bunun için de varlığı nesne (madde) ve idea (düşünce) olarak ikiye ayırır. Bu ayrım benimsenebilirse, nesnenin kendi kendini yönetmeyi düşünce tarafından yönetileceği görüşünün kaçınılmaz olarak kabul edileceği ortada. Bunları kabul ettirdikten sonra, insanm da nesne ve düşünce olarak iki kısımdan oluştuğunu, düşüncenin bedeni yöneteceğini ekler.
Ne var ki bazı insanlarda akıl, düşünce çok, bazılarında azdır. Akim kıt olduğu insanlarda, o kimseyi beden (bedenin istekleri) yönetmeye kalkarsa, bunun ne kadar kötü sonuçlar doğuracağını gösterir.
Hele böyle kimselerin kendilerini yönetemezken toplumu yönetneye kalkmaları, toptum için bir yıkım olur. Tersine onlar kendilerini pile yön etmemeli, fakat başkalan tarafından yönetilmelidirler, ki bu iJönlann da yararına olur. Onları, dolayısıyla toplumu akıllılar, bilgeler, filozoflar yönetmelidir.
Ne var ki toplumu yönetmek, insanın kendini yönetmesi gibi ; öteki işler arasında yapılabilecek kolay bir iş değildir. Bu kimselerin t önce, evren, dünya, yaşam, toplum hakkında çok derin bilgiler (felsefi bilgiler) edinmeleri, sonra, tüm zamanlarını başka işlerle uğraşmaksızın yönetim sanatına ve bilimine ayırmaları gerekir. Onlar halkı yönetecek, halk da onları besleyecektir.
Böylece toplumu, çalışan çalışü-. ran, yöneten yönetilen olarak iki sınıfa ayırmış olur. Bu iki sınıf birbirlerinin işlerine karışırlarsa düzen bozulur, her şey altüst olur. Platon s buna olanak vermemek için, oturup kurumlan değişmeyen kapalı, durağan bir toplum tasarısı çizer.
Platon’un siyasal inançlarını gerçekleştirmek, siyasal amaçlarına ulaşmak için izlenmesini öğütlediği yol, yana çizgileriyle budur. (Platon’un durağan, kapalı bir topluma varan bu düşünceleriyle ilgili geniş ve derin bir inceleme, Kari Popper, Açık. Toplum ve Düşmanları, cilt 1: Platon’un Büyüsü, Çev. Mete Tuncay ; yapıtında bulunmaktadır). Platon’un Devlet’im görünürdeki (eksoterik) anlamı yanı sıra» ancak dikkatli bir araştırma yapanların kavrayabileceği gizli (esoterik) bir anlam yüklediği savıyla farklı bir yorumu da vardır.
İdealar öğretisi: Platon’un filozofların yönetimi savına evrensel bir temel kazandırmak için, aklın üstünlüğünü kanıtlama yolunda varlığı nesneler ve idealaı olarak ikiye ayırdığını belirtmiştik. Buna uygun olarak, evreni de, duyumlarla kavranan “nesneler evreni” ve akılla kavranabilen “idealar evreni” olarak ikiye ayırır. Gerçek evren ideaîar evrenidir; nesneler evreni onun bir gölgesi, daha doğrusu kötü; bir kopyasıdır.
Gerçeğin bilgisi de, nesnelerin değil, idealann bilgisi dir. İdealar evreninde her varlığın tek bir ideası, nesneler evreninde onun çeşitli derecelerde bozuk yüzlerce binlerce kopyaları vardır. İdealar evreninde bu varlıkların yetkin asılları bulunmaktadır. îdealar yalnızca nesnelerin düşünceleri (kavramları) değildir, fakat nesnesel karşılığı bulunmayan adalet, eşitlik vb. ideaları da vardır. Ve ideaîar evre-1 ninde idealar, en üstlerinde Platon’un tanrı ile özdeştirdiği “iyi ideası”-! mn bulunduğu bir sıradüzeni içindedirler.
Platon böylece, bizim kavrayışımızı tümüyle tersine çevirmeye i çalışmaktadır. Gördüğümüz nesnelerin değil bunların adlarının, kav- :
ramlarının, düşüncelerinin; masanın değil, masa kavramının gerçek olduğunu; masanın ise, masa ideasımn bir gölgesi olduğunu söylemektedir. Nesnenin aynadaki görüntüsünü gerçek, nesneyi görüntü saymaya benzer bu. Felsefede gerçek varlıkların nesneler (madde) olduğunu, bunların kavramlarının, düşüncelerinin ise, kafamızdaki yansılan olduğunu kabul eden “materyalizm”e karşılık, kavramların, düşüncelerin (idealann) gerçek varlıklar olduğunu ileri süren “idealizm” denen tutumdur bu. Bu nedenle Platon’un felsefesine idealist felsefe diyoruz.
Ruh, ölümden sonra idealar evreninde yaşarken, bu idealann, de* m ek ki gerçeğin, bilgisini edinmiştir. Bu dünyada ise onları yalnızca anımsamaktadır. Dolayısıyla gerçeğin bilgisi akıldan çıkarılır ve bilgi bir (hatırlamadır) anımsamadır.
Ruh, idealar evreninde, o gerçek ve mutlu evrende yaşarken (Py-thagorasçılar gibi Platon’un da hiç bir yerde tam olarak açıklamadığı)? işlediği bir suçtan dolayı, ağ ulaşarak nesneler evrenine düşmüştür, îdealar evrenindeki yetkinliğe, değişmezliğe, mutluluğa, huzura karşı-; hk; nesneler evreninde, değişme, bozulma, huzursuzluk ve mutsuzluk vardır.
İdealar ve nesneler evreni olarak iki evren bulunduğuna göre, bu iki evrenle ilgili olarak iki tür bilginin bulunduğunu söyler Platon. Ruhun idealar evreninde edindiği, salt akıl yoluyla edinilen bilgi, gerçeğin doğru bilgisidir “episteme ‘dir.
Nesneler evreninde duyularımızla edindiğimiz bilgi ise. nesneler gerçek varlıkların kopyalan oldukları için, gerçeğin bilgisi değildir; “doksa’dır, sanıdır. (Bu iki bilgi türüne, “gerçeğin bilgisi” ve “sanı” diyebiliriz.) Bununla birlikte, bu dünyada da gerçeğin bilgisine varma şansımız vardır.
Ruhumuz, idealar evreninde gördüğü şeylerin kopyalarım görünce, idealar evrenindeki asıllarını anımsayarak, gerçeğin bilgisine, “episteme”ye ulaşabilir. Bunun için duyu organlarıyla edindiğimiz bilgilere değil, akla güvenmeliyiz.
İki türlü evren, iki türlü bilgi olduğuna göre ne yapmak gerek? Yapılacak şey ortadadır. Nesneler evrenindeki herşeyi, özellikle toplumsal kurumları olabildiğince idealar evrenine benzetmeye çalışmalı, bunun için her şeyi idealar evrenindeki biçimlere göre düzenlemeli.
Örneğin, nesneler evreninin hızla değişen kurumlarının yerine, olabildiğince değişmeyen kurumlar kurmaya çabalamak Böyle kararlı kurumları kurup toplumu bozucu değişikliklerden koruyarak yönetebilecek olanlar, bu dünyanın gerçek olmayan bilgisine “doksa” ya sahip çokluk halk değil, doğuştan akıl gücü yüksek kimselerin, “episfemeny i anımsatacak uzun ve çetin bir eğitimden geçirilmesiyle yetiştirilecek bir filozof yöneticiler grubu olmalıdır.