Yunus Emre, şair (13.-14. yüzyıl) Risaletü’n Nushiyye (Öğütler Kitabı) mesnevisini 1307-1308’de yazdığını belirtisine, 1273’te öldüğü bilinen Mevlâna Celalettin Rûmî ile görüşmüş oluşuna bakarak 13. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Yunus Emre’nin yaşamı ve kişiliği üzerine kesin bir bilgi yoktur. Yazılı bir kayıt 1320-132İlerde öldüğünü gösterir. Olgunluk eserini son dönemlerinde vermiş olduğu düşünülerek bir 14. yüzyıl şairi olarak da değerlendirilebilir.
Yunus Emre üzerindeki bütün bilgiler, kendi şiirlerindeki özelliklerden eserindeki dil ve kültür öğelerinden çıkarılır. İyi yetişmiş bir aydın olduğu, dervişlik ülküsüne uygun gezgin bir yaşam sürdürdüğü, tasavvuf inancını yaymayı iş edindiği, Tapduk Emre adlı bir mürşide bağlı bulunduğu, divanının ölümünden sonra başka kişilerce düzenlendiği anlaşılıyor. Buna göre, Yunus Emre; Di-van-Halk-Tekke Edebiyatlarının başlangıçtaki kesişme noktalarında Osmanlı Devleti’nin henüz kurulup güçlenmediği, Selçuklu Devleti’nin merkez gücünü iyice yitirdiği bir çağda yaşamış olmanın hakkını veren, Türkçenin en büyük şairlerinin başında gelir…. diyoruz. Yunus Emre; aruz ölçüsüyle gazeller yazdığı, Mesnevi yaratacak kadar bu kat kültürünün içinde bulunduğu halde halka dönük yönünü, oluşmakta olan Türkçenin yaşayan gücünü yitirmemiş, tasavvuf konularını işleyerek Tekke Şiiri’nin öncülüğünü yapmıştır. Bazı inceleyicilere göre de musammat uyaklı gazelleri simetrik kalıplarla yazılmış olduğu için, dize ortalarından bölününce her beytin bir dörtlük biçimine dönüşümü olağandır. Dervişliği, amacı en iyi insan olmak ülküsüyle bütün insanları kaynaştırma olgunluğunda değerlendiği için, kendinden sonraki bütün zaman dilimlerini etkilemiştir. Yaşamı gibi ölümüne, mezarına da sahip çıkma yolunda birbiriyle yarışan Anadolu insanı, kendi sesini ve özünü onun eserinde bulmuştur. Yalm ve içten, i-nançlı ve coşkulu, özgün ve kişisel, ulusal ve anonim bir kişiliğin toplamı olan Yunus, yaşamı konusundaki bilgilerin kısırlığı oranında halkın düş gücündeki söylencelerle zenginleştirilmiş benzersiz bir sanatçıdır. En büyük başarısı ise, duygu ve düşüncelerini iletmeye elverişli bir dilden yararlanması, 13.-14. yüzyıl Türkçesinin içine yer yer karışmış yabancı öğelere karşın, dilimizin ana yapısını koruyarak büyük yatkınlık ve ustalıkla kullanışıdır. Anadolu iklimindeki
Türkçenin en büyük ilk sanatçısı olan Yunus; sağduyulu insan sevgisine, toplum kardeşliğine, dinler-mezhepler-tari-katleri aşan evrensel bir kaynaşma özlemine…. yaslanan konularıyla zengin bir öz getirmiş, yüzyıllar sonraki ulusal beğeninin ekseni durumuna gelmiştir. Taklit edilen her sanatçı gibi Yunus’un izleyicileri de zamanla çoğalmış, asıl Yunus ile öteki Yunus’larm ürünleri birbirine karıştırılmıştır. Elimizdeki en eski yazma divanların bazıları yaşadığı çağa yaklaşmaktadır. Yine de ad benzerliği, tarikat ve ülkü yakınlığı, ölçü-uyak-biçim-konu ortaklıkları yüzünden bu ürünlerin sağlıklı bir kesinlikle ayıklanıp arıtılması olanağı bulunamamıştır. Prof. M. Fuat Köprülü’nün uyarıcı emeğiyle Yunus’a yönelmemiz dün denecek kadar yakın geçmiştedir: Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar (1918). Kitaplıklarda ve bilim adamlarının ellerinde bulunan çeşitli nüshaların karşılaştırılmasıyla Yunus Emre Divanı, Burhan Toprak ve Abdül-baki Gölpınarlı’ca hazırlanıp birçok kez basıldı (Toprak, 1933/1934, 5. bas. 1972; Gölpınarh: 1934’ten başlayarak çeşitli boyutta, eklemeli, açıklamalı basımlar; ayrıca Yunus Emre Oratoryosu’ nu hazırladı (1946). Yaşamı romanlaştı-rıldı (Nezihe Araz, 1974; Kemal Tahir’in Devlet Ana romanında- 1967- bir roman kişisi olarak değerlendirildi. Şiirleri- değişik yayınevlerince yeniden sürüldü: Milliyet, 1971 Cahit Oztelli; Tercüman (1001 Temel Eser Dizisi, 1972). Büyük bir şairde rastlanan değişik yönleri yeni yorumlarla anlamlandırmak isteyen güncel bakışlardan biri de Sabahattin Eyu-poğlu’nun çalışması oldu: Yunus Emre (1972).